15 Nisan 2020 Çarşamba

Neden


Bir neden sorusu nelere mal olabilir ?
Bazen bir sinir krizine , bazen kocaman bir gülümsemeye . Bilinmez ki mesela çok basit senaryolar vardır minik hareketler ile taçlanan mutluluk ile sonlanan .
Bir de asla bilemeyeceğimiz ‘Neden?’ ler vardır. Mesela neden masallar düğün ile biter ? En mutlu anın hafızalarda kalması için mi dir yoksa masalın temel esası olan kahramanın en başarılı varsayıldığı an sayıldığından mı?
Mesela ne oldu Sindrella ya ?
Sarayda prensi ile 3 çocuk 5 at ve sayılamayacak kadar hizmetkarla balolar ve ziyaretler arasında aşk mı yaşadı hayatının son saniyelerine kadar. Bir de tabi bunun alternatif senaryosu var, tabi ki o bir prens ve bir gün kral oldu, koca ülke bir ton stres yönetilmesi gerekilen bir krallık. Belki de sorunlar baş gösterdi ve sindrella hayvanlarına geri döndü – tek bir artısı vardı çocukları ve tabi artı bir de sarayda yaşıyordu o artık.
Neden bu senaryolar hiç değerlendirilmez?
Kafa karıştırıcıdır çünkü , bazen de bunaltıcı. Gerçekleri duymak istemez çoğunluk , sanal alem veya hayal dünyası veya sentetik dünyalar daha cazip gelir.
İnanın hepsini denedim. Sanal alemde hiç olmadığım bir insan karakteri oluşturdum , arkadaşlar hatta sevgili bile edindim. Bir imaj algısından başka bir şey değil. Sanılanın aksine öyle cok zor bir kavram da değil. Hiç gitmediğim hatta sokağından bile geçmediğim mekanları etiketleyerek paylaşımlar yaptım, bir de baktım ki mekanın işletmecisi teşekkür mesajı atıyor. Hiç gitmediğim mekanın bir kokteylini içerken paylaştığım bir post için. Hayat ne kadar da enteresan. Ve insanlar … 
Hayal dünyası kontrolü tamamen size ait olan bir rüya gibi . Tabi çelik gibi bir iradenizin olması gerekiyor. Ben bir dünya oluşturdum kendime , tamam itiraf etmeliyim oldukça pozitif ama biraz narsist bir dünya. İnsanların sevgiye inandıkları , başarıya saygı gösterip taktir ettikleri, yalanın ve kötülüğün olmadığı bir dünya. İrade burada başlıyor işte çünkü hayal dünyanız da  da olsanız gerçek bir dünyanın içindesiniz ve maalesef ki gerçek dünyada insanlar yalan söyler , çıkarları doğrultusunda hareket eder ve acımasızlardır. Bunları duymamak ve bunlardan bağımsız yaşamaya çalışmak – işte bu zor olan. Bir de yine insan kavramı var – bunu başarabildiğiniz için o kadar kıskanırlar ki sizi karalamaya başlarlar. ‘ Nasıl bu kadar duyarsızsın ? Orada savaşta kaç kişi öldü biliyor musun? Nasıl hala dans edebiliyorsun?’ gibi saldırılarını da eksik etmezler. O zaman karar verirsiniz dünya sonuçta sizin hayal dünyanız.
Sentetik dünya … En keyif aldığım deneyim buydu diyebilirim açık ara. Tabi bedenime ve zihnime verdiğim hasarı sonralarda  yaşadıkça hafif pişmanlıklarım olmadı değil ama sonuçta denemeliydim.  Bu dünya hepsinden biraz farklıdır aslında biraz 3 dünyanın karışımı gibidir. Yaşadığımız dünyanın realiteleriyle her saniye burun burunasınızdır sonuçta ama istediğiniz an farklı bir frekansa geçme özgürlüğü yine sizdedir. Sentetik dünyanın bilinmeyen yegane özelliği de aslında çok fazla mensubunun olmasıdır. Hiç ummadığınız bir noktada bir o dünya mensubu ile karşılaşmanız inanılmaz olasıdır . Ondan dolayı aslında çoğu şey değersizdir. Tek değer verdiğiniz olgu vardır o da sentetik dünyaya giriş biletiniz.  
Neden sorusundan yorulduğunuz da sorun kendinize hazır mıyım diye? Sonra kırmızı pabuçlarınızla 3 kere topuklarınızı birbirine vurun ve dürüstçe açın gözlerinizi… Dürüstçe açmanız önemli çünkü bu kadar kafa karışıklığı sonrası cevap en basit ve dürüst haliyle gözünüzün önünde. Sevmediniz mi ? Hadi ozaman diğer dünyalara… Ama Rumplestillskin in söylediğini asla unutmayın ‘ Her büyünün bir bedeli var ‘


Sevgi Saklanır mı?


Sevgi saklanır mı?
Bu nasıl bir mümkün.. Benim namümkünlerim var hayatımda. Bunlar mesela sevgiyi dillendirmek göstermek yaşamak. Sevmek değişik bir kavram zaten başlı başına, tek kişilik bir eylem ama paylaşılmadıkça bakış açısı ile üzüntü yaratabilen.
Ben hep sevdim. Mesela küçüklüğümden beri çileği çok sevdim. Biraz sadistçe veya yamyamca gelebilir ama her Kadıköy pazarından çilek alışımızda annemle , onlara ne kadar güzel olduklarını ve onları ne kadar çok sevdiğimi anlattım. Her seferinde onları teker teker yıkadık o kocaman caminin görkemli çeşmesinde. Her bir tanesine aynı özeni göstererek sahanesin dedim ve her tadışımda bir duraksayıp gülümsedim. Şükrediyordum belki bilemiyorum ama çocuk aklımla o anda sadece çilek yediğim için mutlu olduğumu düşünüyordum.  Çileği sevmekten asla vazgeçmedim mesela. Çünkü o hep aynı hazzı bana vermeye devam etti . Aradan 26 sene geçmiş olmasına rağmen o beyaz plastik poşet içinde ıslak çilekleri , o caminin avlusunu altıyolun araba gürültüsünü annemin güzel gülüşünü hatırlıyorum. Benim ne haddime bunu saklamak ?
Sevgiyi saklama dürtüsü kendini koruma iç güdüsü ile ne kadar bağdaşıyor acaba diye merak ettim şuan.
Bir insana olan sevgi mesela , karşılık bulmadığı an biter mi? Yada zarar gördüğünde kendine mi saklanır?
Ben yapamadım bunu hiçbir zaman, na mümkün diyorum ya. Arkadas adı verdiğimiz güncel hayatımızı bizimle paylaşan insanlardan ne kadar çokça tepki aldım bilinmez. Bu bir etken midir insan hayatında ? Benim için çoğu zaman olmadı. Bu konuda kesin olamayışım şundandır hatırlamadığım cok gün saat ve dakika var hayatımda. Bir de şu gerçeği unutmamak lazım insan faktörü Beynimiz bizim en büyük dostumuz ve de düşmanımız. Bilinç çok tabiri caiz ise PİÇ.  Kontrol edebileceğimizi düşünmemiz bile onun bize yaptığı bir oyundan başka bir şey değil. Bazen çok kolay iken cevap bazen 4. Sınıf havuz problemi yanında solda sıfır. Evet yaş 30 ve hala havuz problemine tek cevabım 2. Sınıfta verdiğim cevap ‘deliği tıkayalım öğretmenim’.
Konumuz neydi sevgiyi saklamak. Ah gerçekten cok saçma. Robotlara his yüklemeye çalışılan bir çağda yaşarken bize bahşedilen yegane özelliği kapatmaya mı çalışmak? Doğaya bir karşı geliş mi bu acaba, yoksa şu çok bahsedilen normal yaşantı için gerekli olan bir kaide mi?
En çok duyduğum şeylerdir benim kendimde sevdiğim yanlarım , aslında tüm canlıların böyle olması benım isteğim ama Honey  Your Not Alice and This is not wonderland. Tamam kabullendim . Yok kabullendim fazla güçlü bir kelime oldu da alıştım veya öğrendim yada duydum daha doğru olur.
Ban hep ‘ Sen cok seviyorsun ve sevdiklerine cok sevecen ilgili davranıyorsun ‘ diyorlar arkasına da ‘ Biraz normal ol’ u iliştiriyorlar. Bahaneleri de hazır kendilerince çünkü onlar hak etmiyor benim sevgimi veya ben hep yanlış insanlar canlılar peşindeymişim gibi bahaneler. Anlatmaya çalışıyordum kimi zaman gözyaşları içerisinde kimi zaman kahkahalar ile sevmek ve sevgiyi paylaşma dürtüsü seçimle veya mantıkla yani bilincin yaptırdığı bir şey değil. Bu his. Paylaşma dürtüsü dememin sebebi de tercih… benim için na mümkün olan bir tercih. 30 yaşımdayım ve daha sevgimi paylaştığım birinin reddettiğini görmedim. Neleri gördüm onu da söyleyeyim peki; Sevgimle ne yapacağını bilemeyenleri gördüm ,  sevgi derecelerimizin faklılaşma noktalarında sorunlar çıktığını gördüm, sevginin farklı çeşitleri olduğunu gördüm, arsızları gördüm , kötü kalpli insanları gördüm ve  sevmeyi bilmeyen insanları gördüm. Onların suçu değildi bu , bu benim suçum. Şimdi baktım da melake gibi konuşmuşum fazlasıyla ama tabi ki okadar saf ve temiz değilim . Sevgim de bazen olmayabildi.
Ama konumuz sevginin ne kadar püre olduğu degıl zaten .


Yasak Elma

Neden yasak olan her zmana daha cezbedicidir? Yasak olduğu için mi yoksa elde edilemez olduğu içinmi? Yasak elma dan bir ısırık almak herkesin yapabileceği bir şeydir genellikle bellkide sadece tadımlık olması onu bu kadar cazip kılıyor. Kimse bütünüyle sahip olamıyor.,stediğin an yiyemiyor istediğin an göremiyor istediğin an onu elde edemiyorsun... Sanırım yasak elma kavramı benim kriptonitim.
Hayır diyemiyor aksine zorluyor ve yaşııyorum.... İstiyorumm bile bile durdulamz bir dürtü bu benim için. İnkarda etmiyorum akılıca davranmıyorum mantıgım duruyor ve adrenalin pompalanıyor vücudumun en ufak kıvrımına... Ve bir de bakmışsınki her şey için çok geç. Olan olmuş biten bitmiş ve ben yasak elmanın kölesi haline gelmişim. Ders almam lazım Adem ile Havva'dan yasak elmadan bir ısırık ve kicked out of heaven. Tabiki hikayelere körü körüne bağlanmak doğtru bir kavram değil ama dünyanın bildiği bir kavram neden beni esiri alabiliyor hemde okadar kolay bir şekilde ?? Bunu anlamlandırmaya çalışıyorum durmaksızın.
Biliyorum olmaz 
Yaşıyorum olmuyor 
Pes etmiyorum istiyorum 
Ve tekrar tekrar tekrar yaşıyorum 
OLMUYOR...

Oldurmaya çalışmak ama yorucu hale geldi... Bir gün kabullendim ve dedim kendime bu yasak elma bunu böle kabul etmek zorundasın ve ettim de aslında yasak elmam diye sevmeye benimsemeye başladım...Güzeldi ben kendim gibi rahattım mutluydum çünkü label etmiştim çok net bir şekilde....Sonra olan oldu yasak elma artık yasak elma olmaktan cıkmıştı ve bu beni bunalttı. Fazlasıyla!
Biliyorum ki normal değil benim bu saplantım ama elden ne gelir ki.
Adem ile Havva'dan devam edeyim benim yasak elma saplantıma...Onlarınki bir aşktı sevgiydi tutkuydu . Karşı koyamadılar dürtülerine ve ele geçirdiler yasağı sonunu bile bile. Yaptırım gücü mü cezbediyor diyorum bazen ??
Bende böyleyim seçeneklerimin arasından her zaman yasak olanı bulur ve onu alır giderim... Başımı taşlara vurup vurmadığımı merak edenler için söylüyorum hayır pişmanlık yaşamadım.
İlk aşkımdı benim ilk yasak elmam...
Benim iken istemediğim ... benim olmadığı ilk saniye aklımdan çıkartamadığım...


24 Ekim 2013 Perşembe

Güven...


Ne kadarda büyük anlamlar taşıyor bu ufacık 5 harf...
Ben bu zamana kadar yaşadıklarımdan duyduklarımdan gördüklerimden dinlediklerimden hep çıkarımlar yapmaya  çalıştım. Ve bunşar dogrultusunda yaşamaya gayet gösterdim... Gözümün önündeki bir perde gibi hep yanımda hep aklımda hep karar merci min üzerinde. Çoğunlukla dinlerim onu (Lets call it CPU as Central Processing unit in IT) 
CPU yanılmaz, şaşmaz ve asla ama asla beni yarı yolda bırakmaz.. Ama dinlemeyi reddettiğim zamanlar olmuyor mu tabi ki de oluyor. İşte o zamanlar ben biliyorum ki bunun sonu pekte hayra alamet değil.
Bana güven derecelendirme sağlayan yegane varlık, birt yandan yazarken bir yandan düşünüyorum aslında 'güven derecelendirme' hmmm güven öyle sizin belirleyebildiğimiz bir olgu mu yoksa kendiliğinden ortaya çıkan ve sizin kontrolünüz dışında gelişen bir duygu mu? 
peki o halde yıkılan bir güven neden yerine gelmez?
Yada anlamsızca bazı insanlara anında inanmamız nedendir? 
Bazı insanlarında ne söylerse söylesın bizleri ikna edememe sebebi nedir?
Bence ‘Güvenmek’ en gerçek duygulardan biri olmalı. Teslim olmanın diğer adı gibi. Birine en çok güvendiğiniz anı düşünün bir arabada direksiyonu bırakıp sağ koltuğa geçmek gibi. Artık bir nevi onun akışına kendini bırakmak gibi.
diğer yandan da güvenmek insani bir ihtiyaç. sanki hayatın zorluklarına karşı göğüs gerebilmek için yaptırmış olduğunuz bir emniyet sigortası gibi. Ne çok duydunuz bunları kim bilir:  'Öyle bir durumda kesin ... yanımda olur' 'O bana bunu asla yapmaz'  'aaa bu tam onluk iş mükemmel yapar ' bunlar işte fazla güvenmiş insanlardan  çıkabilecek cümleler. Umarız yanılmazlar ama spoiler alert ben genellikle yanılanları gördüm :( 
Ama ben her zaman  böyle oldum güven duygusundan çok korktum....
her zaman en büyük hasarları en güvendiklerimden alacakmışım gibi yaşadım ve yaşamayada devam edeceğim gibi görünüyor.  Güvenmek ihtiyaç ama güvenin yok olması da büyük bir hayal kırıklığı... Güvenmedim mi ? Tabik, güvendim inandım güzel dakikalarım oldu ama sonuç çoğunlukla yanı... Sandılar ki benim zor günümde yanımda olmak, hastanede beni ziyaret etmek veya kalp kırıklarıma melhem surmek bende onlara olan güveni arttırıcak. Tabiki etkisi olur bunlar hayatın parçası olmazsa olmazı ama asıl benim için önemli ve değerli olan benim başarı ve mutluluklarımı benimle üzüntülerimden çok paylaşan en az benim kadar mutlu olan insanlar.
Bunları bulmak gerçekten zor...
3 ay yoktum herkesten uzaktım bütün tanıdıklarımdan uzakta yeni bir başlangıç yaptım... Dönüş yolunda CPU devreye girdi ve uyarı verdi ciddiye almamaya her ne kadar gayret ettiysem de olmadı aldım. Ve yaşadım üzücüydü,
güven kırıntılarını o anda cidi anlamda kaybettim. Ne büyük özlem vardı oysa ki içimde hepsi yok oldu...
Kaç insan çıktı hayatımdan....
Güvene dair son kırıntılarımı işte o an yitirdim... 
Yes now I admit I have trust issues but I am happy about it . Is there a problem ??

Tahtadan Robot...

Bazen sadece istersin neyi neden nasıl istediğini bilmeden düşünmeden... ve çoğu zaman yeterince hissetmeden.... En kötüsüde benim için budur, yeterince hissetmeden bir şeylerden kopmak veya bir şeyleri istemek. 
Ama şu dönemde yaşadığım belkide en büyük sıkıntı sonu gelmeksizin devam eden bir hissizlik durumu. Alber Camus'un Yabancı'da ki karakterlerden biri gibi yaşamıma devam ediyorum yaş 24'te. Bu okadar trajik bir durum ki gerçekten anlatılmaz anca tecrübelenir. Yaşamadan bilinemeyecek olgular vardır hayatta ve çoğunlukla herkes o kadar emindir ki bildiğine düşünmez. 
şuan tam olarak böyle bir durumun ortasına balıklama atlamış bulunmaktayım, istedim mi ;? belki evet belki hayır... dedim ya çoğu zaman neyi istediğimizi aslında pekte bilmeyiz. 
Yanlızım...
Hayatımda neredeyse bana değer veren ve seven herkesi kendimden bir şekilde uzaklaştırmayı başardım.Bunu saldırganca veya agresif bir tutumla da değil aksine gayet ılımlı ve uzlaşmacı bir şekilde gerçekleştirdim.
Nişanlım , yani şuanki eski nişanlım...
Şuan bile gayet gururla ve neşeyle söyleyebilirim ki o adam beni çok sevdi! Mutlu etmek için elinden geleni yaptı, yaptı da ne oldu bana yetmedi yada şöyle ifade edeyim (kendimi doyumsuz şımarık bi kız olarak yansıtmada önce) beni tatmin etmedi, beklentilerimle örtüşmedi. Nedir bu kadar yüksek olan beklenti diye düşünülebilir.Ama I swear to god o kadarf büyük beklentileri olan bir insan değilim. Sadece farklılıklarımız vardı ve bu olmadı. Ben moralim bozuk veya ufaktan keyifsiz iken bir bardak kahve ve yanında minik bir çikolata , kinder sürpriz yumurta ile havalara uçabilecek bir insanım, O ise ben bu durumdayken devasa Bonnyfoodlar, çiçek demetleri , koca koca pastlar cheesecake ler göndermede buldu çözümü. Hata idi. Hemde öyle ufak değil kocaman büyük bir hata. Benim yaklaşımımdan haberdar olması beni daha cok mutlu ederdi.  büyük hediyeler heleki ofise geldiğinde yerin dibine nasıl geçtiğimi bir ben bilirim yani. Heleki o sevgililer gününde yaşadığım traji komedi ahh ahhh, 3 katlı bir PR ajansı düşünün ve kapıdan girildiğinde giriş katta benim masamı hayal edin ve üzerinde kocaman bir ORMAN! O buket yada aranjman falan değildi 25 gül , 40 vs 30 vs vs vs den olucan devasa bir camı içinde yer alan bir ormandı. Tahmine dersiniz ki utanç vericiydi:( Heleki bütün ajansın ORMAN'dan bahsediyor olması offf Ajans başkanları oturmuş Hazal'ın ormanını konuşuyor kim gönderdi diyordu Nişanlım demekle yetindim ama asıl söylemek istediğim şey Salağın teki idi. Olmadı yapamadım olduramadım denemedim diyemeyiz çok zorladım kendimi.
Yasaklar , kurallar , beklentilerr ahhhh dedim ahhhh yeterr. Kaç kere çığlık atmışım yeterr lütfen diye farkında olmaksızın. Kıyafet yasagı , insanlarla görüşme yasağı, gece çıkma yasağı, alkol yasağı . birde kurallar var tabi neymiş yürürken sigara içme , kimsenin yanında lipstick sürme, garsonla konuşma . En kötüsü de Ben senden aslında bunu beklerdim diye başlayıp devam eden cümlelerdi. Tek isteğim kurtulmak ve huzurlu olmaktı. OLDU

En yakın arkadaşım, 4 senelik ev arkadaşım , yani şuanki sadece arkadaşım...
Bu hayatta yaşıyor olan ve benim zaafımın olduğu, yeagane insanlardan önlerde geleni... Ama her zaman için bu böyledir değil mi . Şu çok açık ve net ben ne kadar düşündüysem onu o 5 misli düşündü hep beni . Okul dönemi sırf derse gidebilim diye sabahhları 'Menta' çaylarıyla uyandırdı, sırf hasta olmayayım diye saçlarımı o soğuk evimizde kendi kuruttu özene özene, sırf ben biraz daha güleyim diye  kendini maymun etmekten (heryerde her zman ) hiç çekinmez, elinden geleni yapar, Maslaktaki iş hgörüşmem için Beylükdüzünden kalkıp kozyatagına gelip beni iş görüşmesine götürmeye kadar hic bir şeyi esirgemedi herşleyi yaptı, yaptı noldu? Şuana bak... Sıfır hiç bir şekilde birbirimizin hayatında bile değiliz belkide. O böyleydide ben değil miydim ?Tabiki öyleydim neler yapmadım ki neler  maddi manevi herseyinde yanındaydım bunu da geçtim anne gibi koruyup kolladım yıllarca Yaptım da noldu;? Hiç... Zamanla uzaklaşırmış insanlar oyle olmadı bizimkisi biz dönemsel ayrılık yaşıyoruz diye bakıyorum hala ve hala. Çok seviodu koruyodu destek vermek için herşeyi yapıyordu yapıyordu da ne oluyordu bana fazla geliyordu.. ona ayak uydurmazsam üzülecek hissiyatı bunun sorumluluğu yoruyordu. Onu kırmadan uzaklaşmalıydım , belki kendimle kalmalıydım belki sadece bunalmışlıktı bu yaşadığımız... Nitekim uzaklaştık, yanlız kaldım. OLDU 

Hiç olmayan kız kardeşim, 9 senelik dostum, yani şuan ki canım ama uzağım...
Koruma içgüdüsüylke yaklaştığım , masum hali ve hayata bakışıyla beni insanlara over and over inandıran yegane insan. Kendimi bildim bileli üzerime titreyen insandır kendisi, sakarlıklarım ile bilinen ben yavrucağım kızın çok göz yaşına sebep olmuşumdur. Gözlerim çönünde  suratımdaki bir ağru ifadesiyle ne hale geldiğini görüp kendimden çok ona üzüldüğümü canımın acıdığını çoğu kez hatırlarım. Eee sızladık sızladık durduk , üzüldük , güldük , gezdik , kahkahalar attık , ağladık, mal mal oturup boş duvarlara baktıkk, karadenizde gemiler batırıp, midelerimizde uçan kelebekleri saydık... Saydıkta noldu gün geldi bunların hepsi krediyi yitirdi. İnsan hata yapmadan yaşayamaz yaşasa mutluy olamaz öğrenemez.. Hayat'ı yaşıyor olmaz. Bizde çok hata yaptık, gerekli gereksiz çıkışlar , kalp kırmalar ve daha nicesi ama hiçbiri koparmadı. Lisedeydik söyledik birbirimize
Aint no mountain high enough
aint no valley low enough
ai,nt no river wild enopugh
ıf you need me call me
no matter how far ,
just call my name
ı will be there in ahurry
you dont have to worry

ve hepte böyle oldu ama biran geldi ki hayat o kadar da değilmişsiniz dedirtti bize hemde en yakında olduğumuz  en güzel geçebilecek zamanda bazen işte ne yaparsan yap gerçekten olmuyor ve hayat ısrarla bana bunu öğretmeye devam ediyor.Ama mutluyum aslında hayatında biri var planlar yapılıyor ediliyor bunlar güzel şeyler beni mutlu eden şeyler.Onun ilişkisinde sorun yaşarken neşeliyken her şekilde yan yana olmak benim temennim ama ben sert kabuğunun altında ilgi isteyen bir salyangoz gibiyim o kadar hassasım ki bir tuz tanesi bile dağılıp yok olmama yetebilir. Ve yetti dağıldım... Guetta uğruna dağıldım.Ve düşündüm belki dedim en hayırlısı en güzeli onun ilişkisini yaşaması ve benimde yoluma bakmam dedim bunu istedim, hayatımda her zaman olacağını biliyordum ama belkide mesafenin olması en güzelidir diye düşündüm. Nitekim mesafe koyduk ,yalnız kaldım. OLDU.

Yanlız kalmayı istedim, huzur keyif mutluluk ve herkesin isteyeceği şeyleri istedim ne yaşadığımı düşünmeden isteğimin sonuçlarını öngörmeden. Sadece yaşadım , yaşıyorum ve yaşayacağım...

Normal bir insan şuan bu hayatının önemli parçalarında yanında olmuş, paylaşmış, yaşamış ve benimsemiş olduğu insanlar ile  ilgili yazarken duygulanır , belki hüzünlenir belki abartıyorum ama ağlar sonuçta hoş şeyler değil ama ben I am not Normal and I accept it.

 İstedim ne istediğimi bilmeden ve ele ettim. Hoşuma gidiyor mu,? Kocaman bir hayır!
Üzgün müyüm? Hüzünlü müyüm? Duygusal ? Melankoli? Özlem içinde miyim? Mutsuz muyum? Hayır hayır ve yine Hayır. Mutlu muyum peki? Ona da Hayır.
Çünkü devasa bir hissizlik var içimde yaşadığım ve üzerimden atamadığım. 
Ve şuan ben hisslerimden çok uzak bir yerlerde  Hissiz Tahtadan bir robot misali yüzümde kocaman bir neşe maskesiyle yaşıyorum...


22 Ekim 2013 Salı

Var mi itirazi olan?

Yillarca icinde yasadigim bir hayal dunyasi olusturmusum kendime....
Daha cok yakin tarihte fark ettim ve kendime cok ama cok kizdim. Polyyanna yaklasimim beni mutlu etmedi desem yalan olur aslinda ama yinede gerceklikten bu kadar kopuk bir hayatta yasamis ve yasiyor oldugumu bilmek fazlasiyla moral bozucu ve kafa karistirici geldi bana. 
En buyuk yalanim su gbi geldi bana' bizim konusmamiza gerek yoktu gozlerimiz kalabaligin ortasinda yanliz kalir ve anlasirlardi. Belli seyler icin ozel kelimelerimiz vardi mesela 'tutku' '. Bunu soyleyip niceleri mutlu oldum, niceleri gozlerim asktan doldu tasti. Niceleri ise ne yegane bi ask yasamis oldugumuzu anlatmak icin kullandim farkinda olmaksizin bu aciklamayi. Ama dusundum ve suna kanaat getirdim bu sadece benm hayal gucumdu. Aslinda ortada var olan sadece benim gozlerimin isiltiydi benim hissettigim buyuk aicaklik buyuk askti. O ise sadece benim gozlerimin isiltisindaki yansimada yer aliyordu bu gercek disi paradigmada. Acinasi? Bende oyle dusunmustum. 
Ama kac sene olmus diye dusunuormm ve net cevabi hatirlayamayacak kadar cok oldugunu fark ediyorum. Ve bunca sene bu kah beni mtlu etti kah uzdu ama bi sekilde yanlizligimi karanligin en dibine benden cok uzaktaki diyarlara gonderdi.  Bu yeterli mi dedikce hala o anlari hatrliyor ve kendimi gulumsemekten alikoyamiorm. Ohalde cevap veriyorum kocaman bir  evet beni mutlu etmis ve en onemli olan da bu. İtiraf zamani ohalde evet ben kendi hayal/yalan dunyasini kurup bunun icinde gerceklerden uzakta huzurlu mutlu yasayan minik bir kiz cocuguyum... Var mi bir itirazi olan? 

9 Aralık 2012 Pazar

pause!



bazen insan sadece pause istiyor. nasıl neden niçin sorularının olmadığı bir yerde bir mola. etrafına bir bakabilmek için ne oluyor bir görebilmek için nasıl bu hale geldim yada niye hala aynıyım diyebilmek için. kısacası hayatının farkına varabilmesi için ufak bir mola. kuş bakışı bir gözlem fazla bişey değil. tamam kolay olmadığını bende biliyorum hele ki o anda keyifler yerindeyse bu mola asla gerçekleşmez.
istanbul ankara yolcularının bile mola hakları varken bizim niye olmasın ki. ufak 5 dakikalık bir ihtiyac dusunme molası. ınanın bana yeterli olacaktır.

pause işlemi insan hayatını birçok şekilde etkileyebilir. başlıca büyük farkındalıklar yaratır, aydınlanmalar olur ve vayy nereden nereye cümleler,i sıklıkla tekrarlanır. veya neydim ne oldum...
ama bu her zaman kotu olmak zorunda degıl tabı aynı sekılde her zaman ıyı olmak zorunda da degıl. degişmek kotu değildir en azından benim için . ben değişimleri severim fazlasıyla hemde suan bırı desım bana hadı alaskaya hersey ayarlandı hemen gıderım. goz acıp kapayıncaya kadar yasadıgım yerı degıstırırım. fakat sıkıntı su noktada yasanıyor ne zamankı degişim sizin isteginiz dışında gerçekleşiyor eya en kotusu coktan gerçekleşmiş ve siz gözünüzün önündeki perdeden (bu ask, sinir, hırs vs vs ) görememiş ve yaşayıp geçmişseniz işte bu felaket.
yapılacak tek sey su : uzun bır çığlık atınn !! butun sakınlıgınızle pılınızı pırtınızı toplayın tum sakınlıgınızle arkanızı donun ve ardınıza bakmadan kosunnn!!!